ALLAH'IM ASKINI LÜTFET
  Allah Seninleyken, Sen Kiminleydin?
 

 




Allah Seninleyken, Sen Kiminleydin?

Bir gün Şeyh Ebu Hasan (r.aleyh), camide vaaz veriyordu. Evliyaullahtan Şibl-i Numani de caminin önünden geçerken onun vaaz ettiğini gördü.

O diyordu ki: "Kıyamet günü Allah-u Zülcelal insana şöyle soracaktır: "Sana ömür verdim, bu ömrü nerede sarf ettin? Bu gençliği, kuvveti sana verdim, nerede sarf ettin? Günah işleyerek mi, sevap isleyerek mi yoksa boş gezerek mi geçirdin? Sana mal verdim, bu malı nereden kazanıp nereye harcadın, ölümü duydun buna ne hazırlık yaptın?"

Şeyh Ebu Hasan'ın bu şekilde vaaz verdiğini duyan Şibli, ona şöyle dedi:"Ya Hasan! Allah'ın kullarını o kadar korkutma!" O: "Peki ne diyeyim ya Şibli?" deyince, dedi ki: "Sen onlara Allah seninle beraberken, sen kiminle beraberdin diye sor!"

Bakınız, ne büyük bir sorudur. Allah devamlı olarak seninle beraberken, sen kiminle beraberdin? Buna nasıl cevap vereceğiz? Ben dünyayla, kötü insanlarla, keyf ve sefayla beraberdim mi diyeceğiz?

Allah, kendi kudret ve azametiyle bizimle beraber olup bizden hiç ayrılmıyorken, bizim başkalarıyla beraber olmamız, ne kadar büyük bir haksızlıktır. Oysa cevabımızın ne olması gerekirdi?

"Ya Rabbi! Senin bu zayıf yaramaz kulun, senin kuvvetinle, seninle beraberdir." dememiz lazımdı. O bizimle beraberken, bizim dünyayla, günahla, kötü insanlarla beraber olmamız çok ayıptır. Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Siz nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir." (Hadid; 4)

Onun için kendimizi hesap gününe hazırlayalım. Allah-u Zülcelal'in merhameti, keremi, bize sabretmesi, bizi mağrur ediyor. (Kendimi güven içinde görüyoruz.) Yoksa eğer cenneti, cehennemi, haşir meydanını, sırat köprüsü veya mizanı, bir an bize gösterseydi, aklımız hemen başımıza gelecekti. Ama bu bir imtihandır. Allah-u Zülcelal imtihanın bitmemesi için göstermiyor.

Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Sen Rabbinin kerim olmasıyla mı mağrur oluyorsun?" (İnfitar; 6)

Nasıl ashab-ı kiram, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraber olmaya muhtaç idiler. O, dinlerini muhafaza etmek için onlara bir delil idiyse, bunun gibi zamanımıza gelinceye kadar da sadat-ı kiram da bizim için delildirler.

Mevlana Halid-i Bağdadi (ks) bir nasihatlarında şöyle buyurmuştur: "En mühim vasiyetim şudur ki; ölümü, ahiret hallerini ve nimetlerin hakiki sahibini unutmayınız. Elden geldiği kadar Peygamberlerin Efendisinin (sav) sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız.

Allah Dostları İle Olmak Muhabbetullah’a Vesiledir

Evliyanın kalpleri, ilahi nurların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Allah-u Zülcelal de hoşnuttur. Onların kalplerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur. Allah dostlarının hikmetli sözlerini ilaç gibi bilmelidir.

Bizim yolumuz, İslam dinine ittiba yoludur. Herkes elinden geldiği kadar buna çalışmalıdır. Bütün gayretle sünnetin yayılmasına ve bid'atlerin yok edilmesine çalışmalı, müslümanların, ehl-i sünnet alimlerinin bildirdikleri doğru itikad üzere olmalarına uğraşmalıdır.

Yine, Allah-u Zülcelal’in rızasını ve muhabbetini kazanmak uğruna, İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanmak, Allah-u Zülcelal'in beğendiği, Resulullah'ın sevdiği ve büyük Evliyanın özendiği bir ahlaktır.

Allah-u Zülcelal, devamlı bizimle beraberdir. Her ne kadar, biz O'ndan gafil olsak da, yine de O bizi, rızasını ararken görsün. Dini sohbetlere giderken, Allah'ın rızasının yolunu bilmek için kitap okurken, Allah bizi rızasını ararken görecektir.

İmanın icapları vardır. İman Allah'a, Peygamber'e, kıyamet gününe, haşre, sırata, cennet ve cehenneme inanmaktır. İmanımızla bunları tasdik ediyoruz. İmanın şartlarına inanıyorsak, bunların icaplarını yerine getirmeliyiz.

Zikir Yapmamak, Harpten Kaçmak Gibidir

Biz Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)in ümmetindeniz. Biz de, az da olsa Hz. Peygamber (sav)e mutabaat edip, aynı şekilde hareket etmeliyiz. Sahabe-i Kiram, açlık ve susuzluk içinde, bir hurma ile yetinerek harp yapıyorlardı. Peki biz niçin: "Zikrimi yapamıyorum, nefsim şöyle etmiyor, böyle etmiyor!" diyoruz. Bu son derece yanlış bir şeydir. Kaldı ki zamanımızda kılıçla harp da yoktur.

Namaz kılmak, namaz kılmak için cemaate gitmek, imsaktan önce teheccüde kalmak, işte bunların hepsi (manevi) harptir. Bunları yapmadığımız zaman, benim kanaatimce, harpten kaçıyoruz demektir. Bunları yapmayan kimse, harp olduğu zaman da kaçacak demektir.

Allah-u Zülcelal bir insana muhabbet veriyor. Fakat insan, muhabbetin neden dolayı geldiğini, niçin verildiğini düşünmüyor. Halbuki kendisini Allah'a verdiği için, Allah da ona muhabbet vermiştir.

Bundan başka, Hz. Peygamber (sav)e uymuş, mutabaat etmiş idi. Bundan dolayı da muhabbet verilmişti. Fakat o mutabaat azaldığı zaman, insanın muhabbeti de azalıyor.

Çünkü muhabbet, Hz. Peygamber (sav)in mutabaatına bağlanmıştır. Bu dünyada bir şeyimiz kaybolduğu zaman, hemen onu aramaya koyuluyoruz. Peki, dünyada geçici olan, adi bir şeyimizi arıyoruz da, neden kaybolan muhabbetimizi aramıyoruz?!..

Halbuki insan, o muhabbetle Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanarak, cennete girip cehennemden muhafaza olacaktır. Haklı olarak, insan nasıl ki, kaybolan dünyalık bir şeyini arıyorsa, Allah-u Zülcelal'in muhabbetini daha ziyade araması lazımdır. O muhabbetin tekrar bulunması da, yine Hz. Peygamber (sav)e mutabaat etmekle mümkündür. İnsan, Hz. Peygamber (sav)e mutabaat ettiğinde, yine eski muhabbetini bulacaktır.

Peki insan, muhabbetinin doğru veya yanlış olduğunu nasıl bilebilir? Biz Allah-u Zülcelal'i ne kadar seversek, Allah-u Zülcelal de bizi o kadar sever. İnsan, herhangi bir yerde Allah-u Zülcelal'in ibadetinden, zikrinden ve hizmetinden bahsederse, onun muhabbetini kazanmış, Allah'a yönelmiş demektir.

Fakat, Allah-u Zülcelal'den değil de dünyadan bahsederse, her ne kadar: "Benim Allah'a muhabbetim vardır!" derse de, yalan söylemiş olur. Allah-u Zülcelal'in razı olduğu meclislerde oturmak, doğruluğun alametidir.

Daha açık olarak insan, muhabbetinin doğru olup olmadığını şöyle meydana çıkarabilir. Mesela, insanın günlük virdi vardır, diğer tarafta da nefsinin istekleri vardır. Bu ikisi karşı karşıyadır.

Eğer insan, virdini çekmeyi tercih ederse, onun Allah-u Zülcelal'e muhabbeti var demektir. Fakat insan, Allah'ın zikrini bırakıp nefsin isteklerine uyarsa, her ne kadar: "Ben Allah'ı seviyorum" derse de, bu doğru sayılmaz.

Hepimiz bunu derinlemesine düşünüp tecrübe edelim. İnsan Allah'ın zikriyle meşgul olduğu zaman, kalbi çok mutmain olup, dünyası da cennet gibi olur. Buna karşılık, insan Allah zikriyle meşgul olmayıp bütün dünyanın hükümdarı da olsa, o kimse felah bulamaz, rahat da edemez.

Şimdi biz buradayız. Fakat şu an, kabre doğru gittiğimizden haberimiz var mı? Allah-u Zülcelal, bu ömrü bizlere sayı ile vermiştir. Onun için ömrümüzü boşa sarf etmeyip, tefekkür etmemiz lazımdır.

Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin... (Amin) alıntıdır


 
 
-
  48 ziyaretçi (78 klik)



 
 
google-site-verification: googlecdf598fa89edb0c8.html
Online Sayaç
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol