|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
ASK HiKAYELERi..
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
DUÂ DERYASI
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bakıyor gözlerimin derinine
Uzanıyor gözlerimin derinine.
Baktığımda gördüğümü sandığım şey ve bir ömür
aradığım güzellik içimde gizlediğim
dünya imiş meğer.
Arayışın başladığı noktaya döndüğünde karşına
çıkanın kendin olduğunu görüyorsun. Ve döndüğün çember boyunca,
düz bir çizgide yürüdüğün yanılsamasını
yaşatıyor yaşadığını sandığın her an.
Bulduğun yeni parçalarla tamamlamaya çalıştığın resim,
her bir yeni parçanın katılımıyla daha da
yabancılaşıyor.
‘Dere kıyısında dudakların kupkuru.
Yatar uyursun;
su aramak için de seraba doğru koşup gidersin
.Uzaklarda serabı görür,
ona koşar,
görüşüne aşık olur.
Uykuda arkadaşlarına gönlü gözü açık olan benim,
perdeleri deler,
her şeyi görürüm ben.
İşte bak şimdicik de o tarafta su gördüm.
Hadi koşalım,
oraya varalım diye atar tutarsın.
Halbuki o gördüğün seraptır senin!
Her adımında bu güzelim sudan biraz daha uzaklaşırsın.
Koşa koşa seni aldatan o seraba güya yaklaşır,
fakat hakiki sudan uzak düşersin!
Nice kişiler vardır ki
ulaşmak istedikleri yerden hareket eder,
oraya varmak için yola düşerler.
Ona hiç çekinmeden dalgalar gelir vurur da o,
yine upuzun çöllerde koşar durur!
Su,
ona şah damarından yakındır da
o suzuzluktan yanar yakılır?’
Rengarenk sularda yıkanmış
fırçanın beyaz ve boş bir zeminde
kurulanışı değil hayatımız.
Karşısındakine gösterilecek değil,
karşısındakini gösterecek bir eser yapan sanatkarın hikayesiyle özdeştir;
insanın hayatı.
En güzel resmi
yapabilmek için bahse giren iki ressama
birbirlerine bakan iki oda verilmiş.
Odalar arasına eserler tamamlanıncaya kadar
perde çekilmiş.
Ressamlardan biri tüm boyalardan getirmiş,
rengi renge katmış yeni renkler yapmış.
Odayı boyamaya başlamış.
Diğer ressam hiç boya almamış,
günlerce odanın duvarlarını zımparalamış
lekelerini temizlemiş.
En sonunda başlamış duvarları cilalamaya.
Ressamlar eserlerini tamamlayınca
hangisinin daha güzel olduğuna
karar verme vakti gelmiş.
Renk renk
boyalar kullanan ressamın odasına bakılmış önce;
görenin idrakini zorlayan
fevkalade
bir güzellikle karşılaşmışlar.
Daha sonra diğer ressamın odasına geçilmiş,
ressam aradaki perdeyi kaldırmış.
Odadakiler,
karşı odanın duvarındaki resmin aksini görmüşler.
Cilalanmış
odanın duvarındaki resim
daha göz alıcı ve parlakmış.
İnsanın
ömrünce aradığı ve bazende bulduğu şey
karşısındakini
gösteren bir ayna imiş.
Bu öyle bir ayna ki;
her şeyin içimizdeki resimde
varolduğunu gösterir ve ona baktığımızda
aradığımızı buluruz.
İnsanın gönlü de sırlı bir aynadır.
Hiçbir yere sığmayacak olan;
sadece insanın gönül aynasında parlar.
Gönlün odası,
hududu olmayan aynaya dönüşür.
Yusufa hediye getiren konuğun,
ona ayna vermesi bundandır.
İçindeki resmin aksini görsün ve bilsin.
Yusufun kendisi de aynadır
ve güzelliği yaratanın nuruyla aydınlanır.
Bir aynayı kuyulara da atsalar,
karanlık zindanlarda da bıraksalar;
yansıttığı güzellikle aydınlanacaktır her yer.
''Yusufun güzelliği,
bülbülün sesi,
baharın çiçekleri,
güneşin doğuşu ve batışı,
annenin şefkati,
İsanın nefesi,
Musanın eli
ve Muhammedin(s.a.v) müjdesi aynadır;
gören gözler, işiten kulaklar ve yaşayan kalpler için.
''Mevlana

|
|
|
|
|
|
|
52 ziyaretçi (82 klik)

-
|
|
|
|
|
|
|
|